Pages

Ads 468x60px

22 Aralık 2012 Cumartesi

Aile Yaklaşımları

Bireylerin en önemli öğretmenileri aileleridir. Ne kadar yoğun eğitim alınırsa alınsın, evde yapılan çalışmalar ve sergilenen tutumlar bireyin yaşamını ve bağımsızlık yolunda giden çalışmalarını önemli ölçüde etkilemektedir.
Anne-baba çocuğunun yapabildiklerini ve yapamadıklarını iyi gözlemlemeli, çocuğu ihtiyaç duyduğu eğitimi alırken kendisinin de sorumlu olduğunu bilmeli, çocuğuna fırsatlar tanıyarak bağımsız yaşama hazırlayabilmelidir.

Çocuklarımızın problemi ne olursa olsun, öncelikle bir çocuk olduğunu lütfen unutmayalım!

Yaşı daha büyük olan çocuklarımızın da potansiyeline inanmaktan vazgeçmeyelim!

Aşağıda çocuğunuzla beraberken size yardımcı olacak önerilerin olduğu bir liste bulacaksınız. Burada belirtilenleri uygulamaya çalışın ve not tutun. Çocuğunuzun öğrenmesinin ve öğrendiklerini göstermesinin nasıl farklılaştığını siz de göreceksiniz!

ÇOCUĞUNUZA FIRSAT VERDİKÇE GELİŞME SAĞLAYACAĞINIZI UNUTMAYINIZ!

DENGE: Basit al- ver ilişkisi oluşturun, karşılıklı sıra alın, eşit oranda bir şeyler yapın.


AZALTIN


ARTTIRIN

Çocuğu beklememek

Çocuktan daha fazla şey yapmak

Çocuktan daha fazla onunla iletişim

Kurmak

Tüm kararları almak, çocuğa seçenek sunmamak

Çocuğun oyun esnasında tüm kontrolü ele geçirmesi

Oyun esnasın tüm kontrolü ele geçirmek

Çocuğun aktivite ya da oyun bitmeden her zaman bırakmasına izin vermek

Oyunlara yeterince katılmaması

gerekli yerde açıklama yapmaması

Beklemek

Çocuğun yaptığı kadarını yapmak

Çocuğun kurduğu iletişim kadar onunla iletişim kurmak

Ortak karar almak, beraber seçim yapmak

Sıra almak

Çocuğun baskın olmamasına dikkat etmek

Katılımcı olmak

Çocuğunun ilgi süresini her geçen gün biraz daha uzatmak

Baskın olmamaya dikkat etmek

Gerekli yerde açıklamalar yapmak

EŞLEME: Çocuğuzun öğrenmesi için onun yapabileceği yollardan gidin.


AZALTIN


ARTTIRIN


Çocuğun yapamayacağı şeyleri yapmak

Çocuğun oynayamayacağı şekilde onunla oynamak

Sürekli gözlemci durumunda olmak

Çocuğun aktivitesiyle ilgili olmayan bir şeyle oynamaya çalışmak

Oynamaktan çok konuşmak

Çocuğun deneyimleri dışında yeni şeylerle oynamak

İmkânsızı istemek ve beklemek

Yapabileceğinden daha azını beklemek

Çocuğu fazla uyarmak

Çocuğu az uyarmak


Çocuğun yapabileceklerini yapma

Çocuğun oynayabileceği şekilde oynama

Çocuğun oyun arkadaşı olma

Çocuğun aktivitesine uygun oyunlar seçmek ve oynamak

Çocuğa yeni oyunlar gösterme ama önce tanıtma

Oynadığınız kadar konuşma, eğlenceli olma

Çocuğunun deneyimi olan oyunları oynama

Yapabileceği kadarını bekleme

Kapasitesinde olanı yapmasını isteme

Fazla uyaranı azaltma

Yararlı olan uyaranları kullanma.

KARŞILIK VERME: Çocuğunuzun olumlu davranışlarına karşılık verin, olumsuz olanlarına karşılık vermeyin



AZALTIN


ARTTIRIN



Çocuğun hareketlerini görmezden gelme

Çocuğun iletişimini görmezden gelme

Çocuğun ilgilerini görmezden gelme

Çocuğa yetişkin muamelesi yapma

Olumsuz davranışlara tepki verme

Çocuğun kaldırabileceğinden fazla uyaran yükleme, onu yorma

Eleştirerek cevap verme

Karşılık alınca çocuğun ortamı terk etmesi

Eski yapılanlara karşılık verme



Hareketlere karşılık verme

İletişime karşılık verme

İlgilerine karşılık verme

Çocuksu hareketlerle karşılık verme

Olumsuz davranışları görmeme

Çocuğu olduğu gibi kabul etme

Çocuğu uygun şekilde uyarmak

Çocuğun iletişim alnında kalmasını sağlayacak şekilde cevap verme

Yeni yapılanlara karşılık verme

KONTROLÜ PAYLAŞMA: İletişim kurarken çocuk ve ebeveynler kontrolü paylaşmalıdır.


AZALTIN


ARTTIRIN


Aktiviteyi ya da yapılacakları kontrol etme

Çocuğun yönlendirmesini görmeme

Çocuğu çok fazla takip etme

Çocuğun her şeyi kontrol etmesine izin verme

Çocuk için çok fazla şey yapma

Çocuğa sürekli soru sorma ya da onu test etme

Hiç kural koymama

Çocuğu fikrini söylemekten alıkoyma

Çocuğun her şeyi etkilemesine izin verme

Çocuğun bağımsızlığını elinden alma

Çocuğun yardımcı olmasını engelleme



Çocuğun yönlendirmesini takip etme

Paylaşmaya açık olma

Kontrolü ortak olarak sağlama

Aktivitenin sürmesini sağlayacak kurallar koyma

Bu kuralları açıklama ve gösterme

Çocuğun bağımsız bir seyler yapması için ona destek verme

Çocuğun işbirliği yapmasını destekleme

Çocuğun seçimine ve isteklerine saygı duyma

DUYGUSAL BAĞLANMA: İletişim kurarken çocuk ve ebeveynler zevk veren ve oyun dolu olan bir iletişim kurmayı sağlayın.


AZALTIN


ARTTIRIN

Gergin ve stresli bir halde iken iletişim kurmayı deneme

Çocuğu eleştirme ve yargılama

Çocukla sert bir biçimde iletişim kurmayı deneme

Çocukla sert ve resmi bir şekilde iletişim kurmaya çalışma

Çocukla fiziksel temastan kaçınma

Çocuğun çabalarını görmezden gelme

Oyun oynarken ciddi olma ve eğlenmeyi unutma

Sıcaklık ve huzur sağlamama

Duygularını göstermeme

Çocuğu iletişim halinde tutamamak




Çocuğu kabullenme

Esnek olma

Yakın olma

Çabaları destekleme

Eğlenceli ve komik olma

İletişimi sürdürme için çaba gösterme

Sıcak ve huzurlu ortam sağlama

Duygularını gösterme ve paylaşma

Fiziksel temas kurma

7 Aralık 2012 Cuma

Otizm genetik mi

İngiliz gazetelerinde çıkan habere göre, yapılan üç araştırmada, hastalığın kökenlerine ilişkin genetik değişiklikler belirlendi ve bu değişiklerden birinin otizm vakalarının yüzde 15'ine açıklama getirebileceği belirtildi

Philadelphia Çocuk Hastanesinden Hakon Hakonarson ile meslektaşlarının Nature dergisinde yayımlanan iki araştırmasına göre, çocuğun beynindeki bağlantıları sağlamada rol oynayan genlerdeki mutasyon, çocuğun otizm olması ihtimalini artırıyor

Bilim adamları, araştırmanın önemini, genetikle kanser arasındaki bağlantıya ilişkin elde edilen bulgulara benzetti

Oxford Üniversitesinden Prof Tony Monaco başkanlığında yapılan ve Molecular Psychiatry dergisinde yayımlanan bir diğer araştırmada da, beyindeki sinir hücrelerinin gelişmesinde ve büyümesinde yer alan genlerin, bir kişinin otizme hassasiyetini artırabileceği belirlendi

ABD Milli Sağlık Enstitüsünden Dr Raynard Kington, "Bu bulgular, genetik faktörlerin otizmde güçlü rol oynadığını gösteriyor Genlerin ayrıntılı analizi ve beynin gelişimini nasıl etkilediğinin anlaşılması, otizmli çocukların teşhisi ve tedavisi için daha iyi stratejiler geliştirilmesini sağlayacak" dedi

Otizmin nedeni henüz tam olarak bilinmiyor, ancak birçok uzman, bunun birden fazla nedeni olabileceğine inanıyor Otizmin olası nedenleri arasında gebelikte alkol almak, babanın yaşlı olması, aşı, doğum esnasındaki bir aksilik ve çok erken yaşta televizyon seyretmek de sayılıyor
Sabah

27 Kasım 2012 Salı

Hamilelikte otizm testi tepki yarattı

Hamilelikte otizm testi tepki yarattı
Otizmin hamilelik sırasında amniyosentezle saptanabileceği yönündeki bulgu daha fazla ayrımcılıktan çekinen otistik çocuk sahibi ailelerin tepkisini çekti

İngiltere'de Cambridge Üniversitesi Otizm Araştırma Merkezi tarafından yapılan araştırma otizm hastalığının bebek anne karnındayken saptanabileceğini belirledi Doğumdan 8 yaşına gelene kadar 235 çocuğu araştırmaya alan uzmanlar hamilelikte kadının amniyotik sıvısında bulunan yüksek testosteron ile otizm arasında bağlantı olduğu sonucuna vardı Hamilelik döneminde yüksek seviyede testosteron görülen annenin çocuğunun otizmin özellikleri olan sosyal etkileşim ve sözel iletişim eksikliği gösterdiği saptandı Araştırmanın sonucu down sendromunun teşhisinde kullanılan amniyosentez yönteminin otizmin tespitinde de kullanılma ihtimalini gündeme getirdi Cambridge Üniversitesi'nden Profesör Simon Baron-Cohen "Down sendromunda test var ve yasal Ailelerin hamileliğe son verme hakkı var Fakat otizm yetenekle ilişkili olduğu için farklı bir durum" dedi Uzmanlar Down sendromu için yasal olan testin otizm hastalığı için de uygulanabileceğini savunuyor Ancak iletişim kuramayan ve bakıma muhtaç otizm hastalarının yanı sıra matematik ve müzik alanında üstün yetenekli otistikler de bulunduğu için çiftlere hamileliği sonlandırma tercihi verilmesi olasılığı tartışmalara yol açtı Prof Cohen otizm nedeniyle hamileliğe son verilmesini tavsiye eden doktorların otistiklerin sayısının azaltılmasının yanı sıra başka neyin azaltılacağının göz önünde bulundurmaları gerektiğine dikkat çekti Prof Cohen otistik bebeklerin dünyaya gelmesinin önüne geçilmesiyle matematik alanında geleceğin dahilerinin de ortadan kaldırılması tehlikesi konusunda uyarıda bulundu

'BİLİNMESİ YARDIM EDER'
Otistik çocuk sahibi aileler ise doğum öncesi otizm testine şiddetle karşı çıkıyor Gerekçeleri ise kendi otistik çocuklarına desteğin azalacak olması ve daha fazla ayrımcılık yapılacağı olasılığıyla duydukları endişe Ulusal Otizm Derneği ise üyelerinden bazılarının testle otizm hastalığının önceden bilinmesinin ailelerin hazırlanması ve çocuklarına destek bulmalarında yardımcı olacağı görüşünde olduğunu belirtti

Her 150 çocuktan biri otizm riski taşıyor

Her 150 çocuktan biri otizm riski taşıyor
Otizm Platformu Koordinatörü Aylin Sezgin, her 150 çocuktan birinin otizm riski taşıdığını belirterek, 'erken teşhis için tarama testlerinin zorunlu sağlık hizmeti olmasını talep ediyoruz' dedi



Sezgin, yaptığı açıklamada, otizmin doğuştan geliştiğini, beynin ve sinir sisteminin farklı yapısından veya işleyişinden kaynaklandığını belirterek, genellikle 3 yaşından önce ortaya çıkan otizmin bireylerin sosyal, iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz etkilediğini söyledi
Tüm dünyada bilimselliği kabul edilmiş DSM-V ölçütlerine göre her 150 çocuktan birinin otizm riski taşıdığına dikkati çeken Sezgin, bu kriter baz alındığında Türkiye'de tüm nüfus içinde 450 bin, 0-14 yaş grubunda ise 125 bin otistik çocuk bulunduğunu belirtti Sezgin, otizm konusunda ailelerin bilinçlenmesi ve teşhis yöntemlerindeki gelişmeler nedeniyle 0-6 yaş grubunda teşhis sayısının giderek arttığını ifade etti
Otizmin diğer engel gruplarından en önemli farkının, otizmli çocukların erken tanı ve yoğun eğitimle sorunların giderilmesinde büyük kazanımların sağlanması olduğuna işaret eden Sezgin, platform olarak erken teşhis için tarama testlerinin zorunlu sağlık hizmeti olmasını talep ettiklerini söyledi
Sezgin, otizmin bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracının, erken yaşta verilmeye başlanan yoğunlaştırılmış ve bireyselleştirilmiş özel eğitim olduğunu vurgulayarak, ''Erken yaşta tanı alarak, doğru yöntemlerle ve yoğun şekilde eğitim alan otizmli çocukların büyük çoğunluğu, bireysel ihtiyaçlarını karşılar duruma gelebilir, okula gidebilir ve yaşıtlarının sahip olduğu bazı becerileri edinerek toplumda yerine alabilir'' diye konuştu
Dünyada bilimsel olarak kanıtlanan yoğun eğitim süresinin haftada 40 saat olduğunu dile getiren Sezgin, Türkiye'de devlet desteğiyle verilen aylık 10 saatlik eğitimin oldukça yetersiz olduğunu ifade etti Sezgin, Türkiye'nin ekonomik şartlarını da göz önünde bulunduran Otizm Platformu'nun bu sürenin aylık 40 saate çıkmasını istediğini kaydetti
''SADECE 2 BİN 114 ÇOCUK EĞİTİM ALIYOR''
Türkiye genelindeki devlet okullarındaki otistik öğrenci sayısının sadece 2 bin 114 olduğuna dikkati çeken Sezgin, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Otistik çocukların ve ailelerinin eğitim gereksinimlerinin karşılanmasının önündeki en önemli engel, ülkemizde otizmli çocuklara eğitim ve terapi verecek donamında ve yeterli sayıda öğretmen ve terapist olmaması ve yetiştirilememesidir Bu engelin en önemli kaynağı ise üniversitelerimizde yeterli sayıda program ve öğretim üyesi bulunmamasıdır Kurumlar üstü bir öneme sahip bu konunun ivedilikle çözüme kavuşturulabilmesi için geçici basit çözümlerden kaçınılmalı, kalıcı, orta ve uzun dönemli yöntemlerle bu eğitim açığı doldurulmalıdır''
''FARKINDA MISINIZ'' KAMPANYASI
Birleşmiş Milletler'in (BM) otizme dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak amacıyla 2 Nisan'ı ''Dünya Otizm Farkındalık Günü'', nisan ayını da ''Otizm Farkındalık Ayı'' olarak ilan ettiğini hatırlatan Sezgin, bu ay boyunca otizmle ilgili araştırmaların teşvik edildiğini ve bilinirliliğin arttırılarak, erken teşhis ve tedavinin yaygınlaştırılmasının hedeflendiğini belirtti
Sezgin, 16 sivil toplum kuruluşunun bir araya gelmesiyle oluşan Otizm Platformu'nun da etkinlikler düzenleyeceğini bildirerek, ''Farkında mısınız'' adlı bir kampanya hazırladıklarını söyledi
Kampanya kapsamında, tanıtım broşürleri, posterler, e-posta bilgilendirmeleri, radyolarda yayınlanmak üzere özel jingle hazırladıklarını, alışveriş merkezlerinde tanıtım stantları kuracaklarını anlatan Sezgin, ''Bu çalışmaların ülke genelinde yaygınlaşması için otizmden etkilenen ailelerin yanı sıra iş dünyasından duyarlı bireylerin ve medyanın da desteğini bekliyoruz'' dedi

20 Kasım 2012 Salı

Doğumsal sağırlık ya da ciddi işitme bozukluğu:

8. Doğumsal sağırlık ya da ciddi işitme bozukluğu: Otistik bebekler sadece seyrek olarak bıgıldarlar. Sağır bebekler ise normal bebekler gibi bıgıldar. Ancak 6 aylıktan 1 yaşına kadar olan dönemde bıgıldamalarının azalması ve kesilmesi görülebilir. Sağır çocuklar sadece çok yüksek seslere yanıt verebilir. Otistik çocuklar ise çok yüksek ya da normal seslere yanıt vermezken alçak seslere yanıt verebilirler. Sağır çocuklar otistik çocuklardan farklı olarak bebekliklerinde kucağa alınmaktan hoşlanır, anne ve babaları ile ilgilenir ve sevgi gereksinimlerini gösterirler. Odiyogram ya da işitsel uyarılmış potansiyellerde sağır çocuklarda işitme kaybı saptanabilir.

13 Ekim 2012 Cumartesi

Beyindeki Ayna Nöronlar

Yeni araştırma, ayna nöron aktivitesinin yedi yaşında tamamen geliştiğini iddia etmektedir. Bilimadamları, insanların yüz ifadelerini okumanın ve onların niyetlerini yorumlamanın beyindeki benzer aktiviteden çekilebileceğini belirtiyorlar.

Size inzâl olan bilgide şu vardır: Allah işaretlerinin inkâr edildiği ve onlar hakkında uygunsuz konuşulduğu ortamda oturmayın; başka bir konuya dönülmedikçe! Aksi hâlde kesinlikle siz onların misli (benzeri) olursunuz. (Bu uyarıyı “ayna nöronlar” bilimsel bulgusuyla bütünleştirelim. Bu âyet aslında bir MUCİZE’dir ancak günümüz bilimsel çalışmalarıyla tespit edilen bir gerçeği 1400 küsur yıl önce vurgulaması nedeniyle. A.H.) Allah ikiyüzlüler (münafıklar) ile hakikati inkâr edenleri cehennemde bir araya getirecektir… Nisâ Sûresi, Âyet 140 ALLAH İLMİNDEN YANSIMALAR, ’’B’’ KAPSAMINDA KURÂN’A BAKIŞ, AHMED HULÛSİ

(http://www.ahmedhulusi.org/kuran/)

‘’ Beyinler çeşitli frekanslara açık alıcı-vericilerdir, tıpkı çeşitli frekanslara açık radyo alıcıları gibi… Dolayısıyla o beynin alıcı frekanslarına uygun dalga yayan, hiç tanımadığı kişilerden gelen dalgaları da alırlar farkında bile olmadan… Sonra da “aklıma geliverdi”, derler! Nereden?! Burada, konuyu bilen kişilere, “Mirror neurons” – “ayna nöronlar” işlevini hatırlatalım… Asırlar öncesinde, “ayna nöronlar” işlevinin insanlardaki açığa çıkışına şöyle işaret edilmiştir toplumlar tarafından: “Üzüm üzüme baka baka kararır”! Evet, beraber olduğunuz kişilerin veya içinde bulunduğunuz toplumu oluşturan beyinlerin yaydıkları “dalga”lar sizin beyninizde akis bulur ve o yönde programlanmaya tâbi tutulursunuz. İyi veya kötü…Rasulullah, kendisine inananlara, çokça “salâvat” getirmelerini tavsiye etmiştir. “Kesinlikledir ki Allah ve melekî kuvveleri Nebî’sine yönlenmektedir. Ey iman edenler siz de Ona yönlenin ve teslim olun, selâmet bulun” uyarısı işte buna işaret eder. “Allah’’ ismiyle işaret edilen, tüm varlığı yaratan hakikatin “nokta”sındaki varlığı; ve O’nun isimlerinin özelliklerinin açığa çıkışı olan melekî kuvveler, “nübüvvet” dediğimiz sistemin gerçeklerini, ”sünnetullah”ı okuma hâline yönlendirir O’nu… Siz de O’na yönlenerek, O’ndan yayılan bu frekansı alıp, “ayna nöron”larınızın bu “dalga”ları (gelen yayını) değerlendirmesi suretiyle selâmete erin”; denmektedir belki de Kurân-ı Kerîmdeki bu âyette! (özden gelen bilginin bilinçte açığa çıkması için oluşan işlev = yusallune). İşte bu yüzdendir ki, kişi, ne kadar çok Rasûlullah (aleyhisselâm)a yönelir ve O’nu anarsa, salâvat getirirse, o nispette O’nun ruhuyla, bilinciyle bağlantı kurup, o yayın kanalından kendisine bilgi akmaya başlar; kapasitesi kadarıyla da bu gelen bilgiyi değerlendirir.Hazreti Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)dan gelen “bilgi” ile “sünnetullah”ı daha iyi fark ederek; sistemin gerçeklerini idrak etmeye başlar ve yaşamına bu gerçeklere göre yön verir. Bu de geleceğinin selâmet olmasını sağlar. Esasen bu olay, sadece O’na mahsus bir olay değildir; bu bir sistemdir!. Bir tür mekânizmadır!. Beynin sayısız işlevlerinden biridir.Kişiler, yaşayan veya boyut değiştirmiş kapsamlı ve kuvvetli bilinçlere (ruhaniyet sahiplerine) yöneldikleri zaman, o kişiden gelen dalgayı hiç fark etmeden alırlar ve “ayna nöronlar” ile bir şekilde değerlendirirler… ‘’ Ahmed HULÛSİ, !YENİLEN

*OTİZM NEDİR?

Otizm; üç yaşından önce başlayan ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen bir rahatsızlıktır. Bu belirtiler otizmi, Asperger sendromu gibi daha hafif seyreden otistik spektrum bozukluğundan (OSB) ayırır. Otizm, kalıtımsal kökenlidir ancak kalıtsallığı oldukça karmaşıktır ve OSB’nin kökeninin çoklu gen etkileşimlerinden mi yoksa ender görülen mutasyonlardan mı kaynaklandığı çok açık değildir. Nadir vakalarda, doğum sakatlıklarına neden olan etmenlerle yakından bağlantılıdır. Diğer görüşlere göre ise çocuklukta yapılan aşılar gibi nedenler tartışmalıdır ve aşı kökenli varsayımların ikna edici bilimsel kanıtları yoktur. Yakın dönem araştırmaları otizmin prevalansını 1.000 kişiye bir ya da iki vaka olarak tahmin eder, aynı araştırmalardaki tahminlere göre OSB yaklaşık 1.000 kişide altı vakadır ve erkeklerde rastlanma oranı kadınlara göre 3, 4 kat daha fazladır. Otizm vakalarının sayısı 1980’lerden beri oldukça fazla oranda artmıştır. Bunun nedeni kısmen tanı koyma yöntemlerindeki değişikliklerdir, gerçek prevalansın artıp artmadığı anlaşılamamıştır. Otizm beynin birçok kısmını etkiler ama bu etkinin nasıl geliştiği çok iyi anlaşılamamıştır. Ebeveynler genellikle çocuklarının yaşamının ilk iki yılında belirtileri farkederler. Erken davranışsal ya da kavrayışsal müdahaleler çocukların kendine bakabilme yetisi ile sosyal ve iletişimsel yetiler kazanmasına yardımcı olabilir. Otizmin çaresi yoktur. Otistik çocukların çok azı erişkin olduktan sonra bağımsız yaşamakta, bunlardan bir kısmı bunda başarılı olabilmektedir. Bazılarının otizme bir çare aradığı, diğerlerinin de otizmin bir bozukluktan çok bir durum olduğuna inandığı bir otistik kültür ortaya çıkmıştır. (Kaynak: Vikipedi, Özgür Ansiklopedi)

ScienceDaily: (7 Kasım 2007)

Yakın zamandaki bulgular, araştırmacıların insanlar hem bir hareketi yaparken hem de o hareket yapılırken seyrettiklerinde aktif olan beyin hücrelerinin yeni bir sınıfı olan Ayna Nöronlar anlayışını hızla genişletmektedir. Bazı bilimadamları insanlardaki bir ayna sisteminin taklit etme yeteneğini ve bir lisana sahip olmamız, empati ve anlayış göstermemiz için olan sosyal davranışın temelini biçimlendirdiğini düşünmektedirler. O, konuşmanın gelişiminde de bir rol oynamış olabilir. Ayna nöronlar; hem bir hayvan davrandığında ve hem de o hayvan aynı hareketi seyrettiğinde ateşleme yapmaları dolayısıyla böyle isimlendirilmişlerdir. Sanki gözlemcinin kendisi davranıyormuşcasına ‘’Ayna’’ hareketi olarak düşünülmüşlerdir.

Geçen birkaç yıl içerisindeki ilerlemeler maymunlarda farklı türlerdeki ayna nöronları yeni bir biçimde tanımlamış ve bu ayna nöronların alt kümelerinin inceden inceye nasıl olabileceğini göstermiştir. Bundan başka yeni çalışmalar tedaviye yeni yaklaşımlar da ileri sürerek, otizm (içe kapanma) olarak bilinen sosyal iletişim rahatsızlığı olan çocukların beyinlerindeki ayna aktivitelerini hem anormal hem de normal olarak karakterize etmiştir. Emory Üniversitesi Tıp Okulu’ndan Dr.Mahlon De Long, ‘’Ayna nöronların çalışması alanında ortaya çıkan büyük heyecan; davranış, insan gelişimi ve nörogelişimsel hastalıklar hakkında pek çok yeni hipoteze götüren bulguların dolaylı anlatımlarından kaynaklanmaktadır. Beynin hareket planlama için sinyalleri aktardığı ve uyguladığı bölgelerdeki sinir hücrelerinin bir sınıfı olan Ayna Nöronlar, maymunlardaki el ağız hareketleri çalışmalarının yan ürünü olarak 11 yıl önce keşfedilmiştir. Araya giren yıllardaki Ayna Nöron araştırması, alanların çeşitli dizilimlerine genişlemiştir ve dolaylı anlatımlar, kişi ve zihin teorileri, şizofreni ve inme için olan tedaviler evrimsel gelişmeye neden olarak muazzam hale gelmişlerdir. Nörobilimi 2007’de sunulan bulgular; ayna nöronların alt kümelerinin elin erişim dahilinde yapılmış, gözlemlenmiş hareketler ve hayvanın kişisel alanı ötesinde olanlar arasında ayırım yaptığını göstererek maymunlar üzerinde yapılan yeni bir araştırmayı dahil etmektedir.

Tübingen Üniversitesi’nden Dr.Peter Thier, çalışmasında ayna nöronların bir grubunu bir maymun farklı objeleri yakaladığında ve maymun aynı objeleri bir insanın yakaladığını seyrettiği zaman elektrodlardan gelen hem yakındaki hem de daha uzaktaki tek sinir hücresi aktivitesini kaydederek belirlemiştir. Maymun objeleri aldığı zaman aktif olan sinir hücrelerinin aşağı yukarı yarısı kadarı, onu bir kişi öyle yaptığını seyrettiği zaman da belirmiştir.Thier, burslu araştırma akademi üyesi Antonio Casile ve Doktora öğrencisi Vittorio Caggiano tarafından desteklenmiş ve Parma Üniversitesi’nde Giacomo Rizzolatti’nin laboratuarında onlarla birlikte dikkatle çalışmıştır.Onlar, bu teyit edilen ayna nöronların yalnızca ‘ulaşma uzaklığı içerisinde’ olarak tanımlananının, maymun kendi kişisel alanında bir aktiviteyi seyrederken de aktif olduğunun farkına varmışlardır. Diğerleri sadece maymunun kavramasının dışında bir yerde yapılan hareketlere yanıt vermiştir. Thier ve çalışma arkadaşları, bu öncelikli aktiviteyi 22 sinir hücresinde veya ayna nöronların yarısında kaydetmişlerdir. Ayna nöronların diğer yarısı kavrama hareketinin maymuna ne kadar yakın olduğuna bağlı olmadığının aktivitesini göstermiştir. Bu aşamada fonksiyonel bir rol hâlâ bir tahmin olsa da; Thier ayna nöronlardaki bu yakınlık durumu-belirli aktivitenin etrafımızda ne olduğunu gözlemlediğimizde önemli bir rol oynayabileceğini veya diğerlerinin niyetlerini anlamak ve ortak davranış için bir dayanak olarak hizmet edebileceğini ileri sürmüştür. Thier, ‘’Bu nöronlar gözlemcilerin direkt olarak etkileyebileceği diğerlerinin davranışını veya onun etkileşimde bulunabileceğini kodlayabilirler,’’ demiştir. Diğer bulgular da ayna nöron aktivitesinin diğer insanların yüzle ilgili ifadelerini ve hareketlerini yorumlamak için bir araç olduğunu göstermiştir fakat o, onların düşünceleri ve niyetlerini deşifre etmek için yeterli olmayabilir.

Çalışmalar, belirli Elektroensefalogram’lardaki (EEG) veya ‘Mu Ritimleri’ olarak bilinen beyin dalga modellerindeki 8-13 hertz frekansı veya her saniyede dalgalanan değişiklikleri gözden geçirmiştir. Beynin hareket için ve Sensorimotor Korteks olarak bilinen uyarıcıyı (Stimuli’yi) hissetmesi için bildirdiği sinyallerle direkt olarak bağlantılı kısmındaki EEG kayıtlarına dayanan yakın zamandaki bulgular, Mu Ritimlerinin tipik olarak beynin Premotor Bölgelerindeki ayna aktivitesi tarafından baskılandırıldıklarına işaret etmektedir. Her nasılsa bu, otizmli olan çocuklarda meydana gelmemektedir. Bunun sonucu olarak yeni çalışma; yüzü okumak ve diğerlerini anlamanın bu çocukların beyinlerindeki gelişme için alternatif bir strateji olduğunu ileri sürmektedir.

California Üniversitesi, San Diego’dan Dr.Jaime Pineda aynı doğrultuda olan iki çalışmayı sürdürerek diğer insanların ya dolaylı veyahut lisana-dayalı teorik kavramların hareketlerini ve niyetlerini değerlendirdiğimiz yolları destekleyen bir veya iki teoriye olan kanıta katkıda bulunmayı hedeflemiştir.Pineda, ilk önce beyin dalga aktivitesinin modellerini incelemek için EEG kayıtlarını kullanarak çeşitli yüz ifadeleri yapan insanların yalnızca göz çevresini gösteren fotoğraflarına bakması istenen 23 yetişkinle çalıştı. Üç ayrı denemede deneklerden fotoğraflardaki insanların ya duygularını, ya ırkını veyahut da cinsiyetini saptamaları istendi. Daha sonraki görevde, denekler üç-panolu resim taslağı şeridine baktılar ve deneklerden dördüncü resim taslağını tamamlayan şeridi (ya fiziksel hareketler serisinin sonucu olarak ya da bir objeyle etkileşimde olan bir insanın sonucu olarak) seçmeleri istendi. Örneğin hücresinin penceresini ortadan kaldıran bir tutuklunun art arda olan seyrini ve daha sonra da yatağına bakmasını; tutuklunun uyurken, esnerken veya bir ip yapmak için yatak çarşafını kullanırken olan görüntüsü takip edebilir. Doğru olarak cevap verme, resim taslağı karakterinin gereğine uygun niyetlere veya fiziksel objelerin nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamaya bağlıydı. Pineda, çalışmalarını yarısı otizmli olan 7 ila 17 yaş arası 28 çocukla tekrarladı. Diğer yarı ise tipik, gelişmekte olan çocuklardı. Yetişkinlerle olan çalışmaların kayıtları, ‘Mu’ Baskılandırmasıyla veya ayna nöron aktivitesi arasında ve her iki görevin doğruluğu için korelasyon gösterdi. Aslına bakılırsa, yüz ifade görevi esnasındaki ‘Mu Ritimlerinin Baskılandırılması’ insanların ifadelerini okumanın ve onların niyetlerini yorumlamanın beyinde benzer aktiviteye çekebileceğini ileri sürerek resim taslağıyla olan egzersizdeki doğrulukla bağlantılıydı.Tipik olarak gelişen çocuklardan gelen kayıtlar ayna nöron aktivitesinin 7 yaşından itibaren tamamen geliştiğine işaret ederek, iki görev esnasında da baskılandırmanın benzer modellerini gösterdi.

Aksine, otizmli olan çocuklardan gelen kayıtlar ‘Mu’ Ritimlerinin her iki görev esnasında da artmış olduğunu göstermiştir. Artış, ayna nöron sisteminin devreden çıkmış olduğunun bir işaretidir. Oysaki çocuklar görevi hâlâ yapabilmekte oldukları için Pineda, ‘’Otizmli olan çocukların yüz ifadelerini anlamak için ve diğer insanların zihinsel durumlarını yorumlamak için ayna-nöronsuz dayanaklı kopyalama stratejilerini, bir alternatifi geliştirdiklerini varsayıyoruz,’’ demiştir. Pineda, bu dengeleyici stratejilerin artakalan ayna nöron işlevinin engellenmesine yolaçtığını ileri sürmektedir. Bu sonuçlar, otizmin tedavilerinin gelişiminde uygulanabilir. Pineda ve onun grubu, bu sistemdeki işlevi başarılı bir şekilde tekrar normal hale getirmek için Nöro-Geribilgi akışını kullanmaktadırlar. O da, onların ‘Mu’ Baskılandırmasını daha çok tipik gelişmekte olan beynin böyle bir eğitimi takip etmesinin karakteristiği olarak görmelerindendir. Pineda, ‘’ Bulgularımız ayna nöronların otizmde yok olmadıkları fikriyle tutarlıdır. Onlar aksine uyarıcıya (Stimuli’ye) anormal olarak karşılık verenlerdir ve daha geniş sosyal-idraksal beyin devrelerinin içerisinde anormal bir şekilde bütünleşmişlerdir,’’ demiştir. Bu düşünce, Ayna Nöronların uyarıcıya (Stimuli’ye) uygun bir şekilde yanıt vermesi için yeniden alınan eğitimin ve normal olarak daha geniş devrelere entegrasyon yapmanın otizm’in sosyal semptomlarını azaltabileceğini ifade etmektedir. Pineda, ‘’Beyin aktivitesini kaydetmedeki gelişmeler, onu tekrar eden gözle bir hareketi gözlemlemediğimizde bile ayna sistemlerinin aktif olduklarını göstererek bulguları mümkün hale getirmiştir,’’ demiştir.

Cardiff Üniversitesi’nden Dr.Suresh Muthukumaraswamy, ayna sisteminin belirli hareketleri izlediğimizde hatta ayrı bir görev üzerinde konsantre olduğumuzda bile aktif hale geldiğini keşfetmiştir. Daha önceki araştırmaya dayanan sonuçlar; beyindeki motor sisteminin bir kişi bir hareketin yapıldığını gözlemlediğinde öğrendiğini ve diğerlerinin de bu beyin mekanizmaları aracılığıyla taklit etmek için öğrendiğini ileri sürerek aktif olduğunu göstermektedir. Muthukumaraswamy, ortalama 29 yaşa sahip 13 yetişkinle çalışarak beyin aktivitesini Magnetosefalografi (MEG) aracılığıyla kaydetmiştir. Bu görüntüleme tekniği, sinir hücreleri tarafından yayılan zayıf manyetik alanları ölçmektedir ve Muthukumaraswamy aktivitedeki değişiklikleri 275 yerden kaydederek saniyenin her 600’ünde birini izleyebilmiştir.

Muthukumaraswamy, “MEG 20 yıldan fazladır varolsa da; donanım, programlama sistemi ve veriyi analiz etmek için kullanılan algoritmalar daha önceden mümkün olandan çok daha detaylı bir analize izin vermektedir,’’ demiştir. Beyin aktivitesi denekler pasif olarak parmak hareketlerinin art arda sıralanımını, tekrar etmeleri isteneceklerini bildikleri hareketleri izledikçe, oynayan parmakların sayısını topladıkça ve kendilerinin hareketlerin dizilimini canlandırdıkça kaydedilmiştir. Bu kayıtlardan gelen sonuçlar, denekler hareket dizilimini yaptıklarında ve onu bir başkası yaparken izlediklerinde de benzer aktiviteyi göstermiştir. Buna ilaveten Muthukumaraswamy, deneklerin daha sonra yapacaklarını bildikleri hareketleri gözlemlediklerinde ve pasif izlemeyle karşılaştırıldığında kullandıkları parmakların sayısını topladıklarında da beynin motor aktivitesini düzenleyen bölgelerinde artan aktivite farketmiştir. Muthukumaraswamy, “Bu veri, dikkat belirli motor aktivitesine yöneltilmese bile genellikle pasif gözlemle bağlantılı dikkat tarafından insan ayna nöron sistemlerinin aktivitesinin arttırıldığını ileri sürmektedir. Sonuçlarımız ayna sistemin herhangi aynı zamanda meydana gelen bir göreve rağmen aktif kaldığını ve bunun için belki de otomatik bir sistem olduğunu ileri sürüyor,’’ demiştir. Muthukumaraswamy, “Normal insanlardaki ayna sisteminin özelliğinin iyi bir bilimsel anlayışının önemli olduğunu, çünkü bunun ayna sisteminin normal olarak işlev yapmayabileceği otizm gibi olan kliniksel hastalıkları anlamaya yardımcı olabileceğini de,’’ ilave etmiştir.

EEG kayıtlarına dayanan diğer bulgular, otizmli olan çocuklardaki normal ayna aktivitesinin ilk kanıtını sağlamaktadırlar: Otizmli olan çocuklara aşina olan insanlar, tanıdık olmayan insanlar yapmadığı halde beynin ayna bölgelerini normal modellerde harekete geçirebilirler. Önceki araştırma ‘Mu Ritimlerinin’ bir denek gözlemlemiş olan aktif kişiyle belirlendiğinde bastırılmış olduğunu göstermiştir.Bu çalışmaya dayanarak California Üniversitesi, San Diego’dan Dr. Lindsay Oberman; otizmli olan çocukların ayna sistemindeki yanıtının iki farklı faktörünün rolünü incelemiştir.Yarısı otizmli olan 26 erkek çocuğunun olduğu bir gruba altı video gösterilmiştir. Üç video sosyal etkileşimin değişen seviyelerini temsil eden imajları göstermiştir: İki sıçrayan top, kendilerine bir top atan üç insan ve birbirlerine top fırlatan üç insan ve ekranda olmayan izleyici. Videoların diğer seti, deneklere çeşitli düzeylerdeki yakınlığı göstermiştir: Ellerini açan ve kapatan yabancılar, aynı el hareketini yapan aile üyeleri ve kendileri de aynısını yapan denekler. Başlıktaki 13 elektroddan gelen EEG kayıtları, en büyük ayna nöron aktivitesine işaret ederek ‘Mu Aktivitesinin’ en çok denekler kendilerinin videolarını seyrettiklerinde baskılanmış olduğunu göstermiştir. Denekler tanıdık insanları videoda seyrettiklerinde ve en azından yabancıları seyrettiklerinde ölçümler her iki grup için de kısmen daha düşük bir seviyede olan baskılanmayı göstermiştir. Bu, normal ayna nöron aktivitesinin otizmli olan çocuklar yabancıları değil de; aile üyelerini seyrettiklerinde uyandırılmış olduğuna işaret etmektedir. Oberman, ‘’Bu nedenle Ayna Nöron sisteminin fonksiyonel olmadığı kısmen doğru olabilir. Muhtemelen otizmli olan kişiler, tipik bir çocuğun sisteminin yanıt vermesinden çok daha fazla aktifleştirmeyi gerektirmektedir,’’ demiştir. Ayna nöron sistemi ‘’benim gibi’’ gören gözlemcinin uyarıcısına (Stimuli’sine) tepki gösterebilir. Eğer durum buysa, Oberman ‘’ Bu belirlemeyi muhtemelen karakteristik kişiler gözlemlenen uyarıcıya yanıt olarak bu bölgelerin devreye girmesi sonucunda tüm insanlara (hem tanıdık hem tanıdık olmayan) uygulayabilirler. Halbuki, otizm spektrumundaki kişiler sadece tanıdık kişileri (kendileri de dahil) gözönünde bulundururlar,’’ demiştir. Oberman, otistik çocuklardaki normal ayna nöron aktivitesi için olan bu kanıtın bu durumlardaki ayna sistem işlev bozukluğunun tanıdık olmayan insanları, şeyleri ve kişisel anlam belirlemede bir bozulmayı yansıttığına işaret ettiğini ileri sürmüştür. Otizm’in karakteristiği olan tanıdık olmayan insanlarla bağlantılı eksikliklerin, işlev bozukluğu olan ayna nöron sisteminin bir nedeni veya sonucu olup olmadıkları ise belirsizdir.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Özel Eğitim Nedir.

ÖZEL EĞİTİM UZMANI VE ÖZEL EĞİTİM UZMANI KİMDİR?
Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 2000 yılında hazırladığı 573 sayılı kanun hükmünde kararnamede özel eğitim “özel eğitim gerektiren bireylerin eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için özel olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleri ile onların özür ve özeliklerine uygun ortamlarda sürdürülen eğitim” olarak tanımlanmıştır.
Özel eğitim öğretmeni ise; üniversitelerin eğitim fakültelerinde yeralan özel eğitim programlarından 4 yıllık lisans eğitimi almış, zihinsel engelliler, işitme engelliler, görme engelliler ana bilim dallarında branşlaşmış personeldir. Özel eğitim öğretmenleri aynı programda 2 yıllık yüksek lisans derecelerini aldıklarında ise “özel eğitim uzmanı” ünvanını alırlar. Özel eğitim öğretmenleri, devlet okullarında, özel rehabilitasyon merkezlerinde, ya da özel eğitim hizmeti sunulan diğer kurumlarda görev yapabilirler. Türkiye’de şu anda 8 üniversitede özel eğitim programları bulunmaktadır. Her program yılda yaklaşık olarak 50 özel eğitim öğretmeni mezun etmektedir. Özel eğitim öğretmenleri öğrencinin “bireysel eğitim program” larının hazırlanması için oluşturulan ekibe de başkanlık eder.
EĞİTSEL TANILAMA VE DEĞERLENDİRME SÜRECİ
Özel eğitimde eğitsel tanılama ve değerlendirme süreci Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün hazırlamış olduğu Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde aşağıdaki gibi tanımlanmıştır. Bu bilgi http://orgm.meb.gov.tr/ adresinden aynen alınmıştır:
Eğitsel değerlendirme ve tanılama
MADDE 7- (1) Eğitsel değerlendirme ve tanılama sürecinde, eğitsel amaçla bireyin tüm gelişim alanındaki özellikleri ve akademik disiplin alanlarındaki yeterlilikleri ile eğitim ihtiyaçları belirlenerek en az sınırlandırılmış eğitim ortamına ve özel eğitim hizmetine karar verilir.
(2) Bireyin eğitsel değerlendirme ve tanılaması rehberlik ve araştırma merkezinde oluşturulan özel eğitim değerlendirme kurulu tarafından nesnel, standart testler ve bireyin özelliklerine uygun ölçme araçlarıyla yapılır. Tanılamada bireyin; tıbbî değerlendirme raporu ile zihinsel, fiziksel, ruhsal, sosyal gelişim öyküsü, tüm gelişim alanlarındaki özellikleri, akademik disiplin alanlarındaki yeterlilikleri, eğitim performansı, ihtiyaçları, eğitim hizmetlerinden yararlanma süresi ve bireysel gelişim raporu dikkate alınır.
(3) Eğitsel değerlendirme ve tanılama; eğitimin her tür ve kademesindeki geçişler ile bireylerin eğitim performansı ve eğitim ihtiyaçları dikkate alınarak veli ya da okulun/kurumun isteği üzerine gerektiğinde tekrarlanır.
(4) Eğitsel değerlendirme ve tanılama sonucunda özel eğitime ihtiyacı olduğu belirlenen bireyler için Ek-1’de yer alan Özel Eğitim Değerlendirme Kurul Raporu hazırlanır. Bu rapor, özel özel eğitim kurumlarından eğitim ve destek eğitim hizmeti alan öğrenciler için her yıl yenilenir.
(5) Millî eğitim müdürlükleri, örgün ve yaygın eğitim kurumları, sağlık kuruluşları, üniversiteler, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı birimler ve yerel yönetim birimleri özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin eğitsel değerlendirme ve tanılanması amacıyla RAM’a yönlendirilmesinde sorumluluğu paylaşırlar.
(6) Eğitsel değerlendirme ve tanılama hizmetlerine ilişkin bilgi işlem hizmetleri Bakanlıkça geliştirilir.
Eğitsel değerlendirme ve tanılamanın ilkeleri
MADDE 8- (1) Eğitsel değerlendirme ve tanılamanın ilkeleri şunlardır:
a) Eğitsel değerlendirme ve tanılama erken yaşta yapılır.
b) Eğitsel değerlendirme ve tanılama, bireyin tüm gelişim alanlarındaki özellikleri ve akademik disiplin alanlarındaki yeterlilikleri ile eğitim ihtiyaçları birlikte değerlendirilerek yapılır.
c) Eğitsel değerlendirme ve tanılama; fiziksel, sosyal ve psikolojik bakımdan birey için en uygun ortamda yapılır.
ç) Eğitsel değerlendirme ve tanılama, bireyin yetersizliğine göre birden fazla yöntem ve teknik ile uygun ölçme araçları kullanılarak yapılır.
d) Eğitsel değerlendirme ve tanılama, bireyin eğitim ihtiyacı ve gelişimi dikkate alınarak gerektiğinde tekrarlanır.
e) Eğitsel değerlendirme ve tanılamada, bireyin öğrenme ortamları ile yeterli ve yetersiz olduğu yönler birlikte değerlendirilir.
f) Eğitsel değerlendirme ve tanılama sürecinde veli, okul ve uzmanlar iş birliği içinde çalışırlar.
g) Eğitsel değerlendirme ve tanılama sürecinde ailenin ve gerektiğinde bireyin görüşü alınır.
ğ) Eğitsel değerlendirme ve tanılama süreciyle ilgili olarak birey ile ailenin görüş ve onayları alınmadan hiçbir açıklama yapılamaz. Eğitsel değerlendirme ve tanılama sonuçları sadece yasal ve eğitimle ilgili kararlar almak için kullanılır.
Eğitsel değerlendirme ve tanılama için gerekli belgeler
MADDE 9- (1) Eğitsel değerlendirme ve tanılamaya alınacak bireyler için aşağıdaki belgeler istenir:
a) Bireyin, velisinin ya da okul/kurum yönetiminin yazılı başvurusu.
b) Okula/kuruma kayıtlı öğrenciler için bireysel gelişim raporu.
c) Herhangi bir okula/kuruma kayıtlı olmayan bireyler için başvurduğu RAM’ın sorumluluk bölgesi içinde ikamet ettiğini gösteren belge.
ç) Gerektiğinde tıbbî tanılaması ile ilgili sağlık kurulu raporu.
Eğitim planı
MADDE 10- (1) Özel eğitime ihtiyacı olan her birey için Ek-1/a’da yer alan Eğitim Planı Örneği hazırlanır. Eğitim planında, bireyin tüm gelişim ve akademik disiplin alanlarındaki performansı ile öncelikli eğitim ihtiyaçlarına göre belirlenen yıllık amaçlar yer alır.
(2) Eğitsel değerlendirme ve tanılaması ilk kez yapılan her bireyin eğitim planı özel eğitim değerlendirme kurulu tarafından hazırlanır.
(3) Eğitim planı yeniden hazırlanırken öğrencinin o yıla ait bireysel gelişim raporu ile bir önceki eğitim planı dikkate alınır.
(4) Resmî okul ve kurumlara devam eden öğrencilerin eğitim planı her yıl BEP geliştirme birimi tarafından yenilenir.
(5) Eğitim ve/veya destek eğitim hizmeti verilen özel özel eğitim okul ve kurumlarındaki bireylerin eğitim planı her yıl özel eğitim değerlendirme kurulu tarafından yenilenir.

10 Şubat 2012 Cuma

Otizm'de ümit verici gelişmeler

 Otizm'de ümit verici gelişmeler
Otizm'le ilgili araştırmalarda ümit verici gelişmeler yaşanıyor. Türkiye, ABD, Pakistan, Ürdün, Suudi Arabistan ve Kuveyt'te otizme yatkınlığı bulunan 104 aile üzerinde yapılan araştırma, gelişimsel bozukluğa yol açan 6 yeni genin teşhis edilmesine imkan sağladı. 
Bazı vakalarda otizme çare olarak görülebileceği ileri sürülen ve bunun sadece bir hastalık değil, genetik ve çevresel etkilerin yol açtığı bir bozukluk olduğu kanısını güçlendiren araştırma, Boston'daki Harvard Medical Okulu tarafından yapıldı. Araştırma, incelenen ailelerin büyük bölümünde otizme, hatalı DNA bileşiminin ve doğum sonrasındaki fiziksel ve sosyal çevre etkilerinin yol açtığını da gösterdi. Mutasyonlar, beynin gelişiminde büyük öneme sahip genlerin ve erken çocukluk dönemine kadar harekete geçirilen beyin hücrelerinde hasara yol açıyor. Araştırmaya dahil edilen ailelerden 88'inde birinci dereceden kuzen evliliği olduğu ve bu tür evliliklerin sonucunda nörolojik doğum kusurunun neredeyse yüzde yüz oranında olduğu da hatırlatıldı.

7 Şubat 2012 Salı

Otizm Tedavisinde Yeni Gelişme

Erken teşhisin çok zor olduğu bu hastalıkta yeni bir yöntem geliştirildi… Bilim adamları, erken teşhisi önemli, ancak bir o kadar da zor,..
Bilim adamları, erken teşhisi önemli, ancak bir o kadar da zor olan otizmhastalığına 10 dakikada tanı konulmasını sağlayabilecek bir yöntem geliştirdi.
İtalyan La Stampa gazetesinin haberine göre, İngiltere’deki Psikiyatri Enstitüsünden Chiristine Ecker ve ekibi tarafından geliştirilen özel bir yazılım yardımıyla kullanılan manyetik rezonans (MR) görüntüleme yöntemiyle sosyal etkileşimi ve iletişimi engelleyen bir gelişim bozukluğu olan otizm dakikalar içerisinde teşhis edilebilecek.


Geliştirdikleri programın, hastalığın tanısına yardımcı olan anatomik özellikleri belirleyebildiğini kaydeden Ecker ve ekibi, bunun doğruluğunu ispatlamak için 20 otistik yetişkine, dikkat eksikliği olan 20 kişiye ve 20 sağlıklı bireye MR’la beyin taraması yaptırdı.
Elde edilen verilerin analizinde geliştirdikleri programı kullanan bilim adamları, bu şekilde otizm vakalarının teşhisinde yüzde 90 oranında başarı elde etti.
Bilim adamları, geliştirdikleri tekniğin, çocuklarda otizme erken tanı konulmasında etkili olabileceğine dikkati çekti.

Otizle İlgili Çalışmalar

Stanford Üniversitesi Dergisi Ocak-Şubat 2011 Sayısı Otizm Makalesi
Otizm heterojen bir hastalıktır. Otizm başlığı altında toplanan çoçukların hepsi aynı kefeye konamaz. Otizmin subgrupları tanımlanmalı, buna göre genler, moleküler yolaklar beyinde ve kanda bu yolakların etkileri araştırmalıdır. Şu ana kadar olan bilgiler bunun nöronlar arası bağlantılardan kaynaklanan bir bozukluk olduğu yolundadır. Hepimizin kromozomlarında çok hafif bozukluklar vardır. Küçük DNA parçaçıkları ya silinmiş ya da çoğalmış eğer bu DNA parçaçıkları gen ihtiva ediyorsa; standart 2 gen yerine aynı genden 1 ve 3 tane oluyor. Mesela otizmli bireylerin %1-2 sinde 16 kromozomun 25 gen ihtiva eden bölgesinde bu tür silinme veya duplikasyonlar saptanmış.
Halen otistik bireylerin deri hücreleri çok amaçlı kullanılarak kök hücrelere sonra nöral tüp deneme embiyonik beyin hücrelerine dönüştürülüyor. Böylece yapay otizm beyinleri oluşturularak bu beyinlerin sırrı çözülmeye çalışılıyor. Bu ilk denemelerde bu hücrelerde yakın mesafe bağlantılarının çok fazla, uzak mesafe bağlantılarının ise çok az olduğu görüldü.
Bu da çocukların tek bir alanda çok başarılı olabildikleri halde farklı konulardaki bilgileri birleştirmede neden zorlandıklarını açıklayabilir. Bu arada bazı çevresel faktörlerin de ( bu konuda rivayeti muhtelif; ağır metallerden, fazla tv seyretmeye kadar değişiyor.) beyin hücrelerinde ( nöronlarda) bu genetik değişikleri tetikleyeceği düşünülüyor.
Başka bir araştırıcı da hücreler arası bağlantıyı sağlayan proteinlerin üzerinde çalışıyor. Bu bağlantı proteinlerinde (sinaps proteinleri) genetik değişikliklerin oluştuğunu gösteren çalışmalar da var. Bunlardan nöroliğin denilen proteinde oluşan gen değişikliği yapıldığı zaman farelerde otistik davranışların ortaya çıktığı görülmüş. ( Diğer farelerle ilişki kuramamış ama bazı oyunları daha kolay öğrenmişler, tekrarlayıcı hareketler yapmışlar.)
Örneğin otizmli bireylerin yaklaşık % 10’unu oluşturan “Fragil X” Sendromu denilen hastalıkta bu sinaps (bağlantı) proteinlerine etki eden ilaçlarla davranışsal problemlerde kısa süreli düzeltmeler olduğunun gösteren ön çalışmalar vardır.
Ayrıca beyin görüntüleme yöntemleri ile de ( MR) gibi bu çocuklardaki problemlerin ne olduğunu anlamaya çalışan araştırmacı grupları vardır. ( Bu çocuklarda MR çekmenin tüm zorluklarına rağmen) Akson denilen sinir uçlarını inceleyen görüntüleme yöntemleri de (DTI) bu çocuklarda uzun mesafe bağlantısının bozuk olduğunu desteklemektedir.
Kısaca, otizm bütün uğraşılara rağmen halen gizemini korumaktadır. Biyolojik bir açıklama yapılmadan tedavi geliştirilmesi beklenmemelidir.

Otizm heterojen bir hastalıktır!

Stanford Üniversitesi Dergisi  Ocak-Şubat 2011 Sayısı Otizm Makalesi
Otizm heterojen bir hastalıktır. Otizm başlığı altında toplanan çoçukların hepsi aynı kefeye konamaz. Otizmin subgrupları tanımlanmalı, buna göre genler, moleküler yolaklar beyinde ve kanda bu yolakların etkileri araştırmalıdır.  Şu ana kadar olan bilgiler bunun nöronlar arası bağlantılardan kaynaklanan bir bozukluk olduğu yolundadır.  Hepimizin kromozomlarında çok hafif bozukluklar vardır. Küçük DNA parçaçıkları ya silinmiş ya da çoğalmış eğer bu DNA parçaçıkları gen ihtiva ediyorsa; standart 2 gen yerine aynı genden 1 ve 3 tane oluyor. Mesela otizmli bireylerin %1-2 sinde 16 kromozomun 25 gen ihtiva eden bölgesinde bu tür silinme veya duplikasyonlar saptanmış.

Halen otistik bireylerin deri hücreleri çok amaçlı kullanılarak kök hücrelere sonra nöral tüp deneme embiyonik beyin hücrelerine dönüştürülüyor. Böylece yapay otizm beyinleri oluşturularak bu beyinlerin sırrı çözülmeye çalışılıyor. Bu ilk denemelerde bu hücrelerde yakın mesafe bağlantılarının çok fazla, uzak mesafe bağlantılarının ise çok az olduğu görüldü.
Bu da çocukların tek bir alanda çok başarılı olabildikleri halde farklı konulardaki bilgileri birleştirmede neden zorlandıklarını açıklayabilir.
Bu arada bazı çevresel faktörlerin de ( bu konuda rivayeti muhtelif; ağır metallerden, fazla tv seyretmeye kadar değişiyor.) beyin hücrelerinde ( nöronlarda) bu genetik değişikleri tetikleyeceği düşünülüyor.
Başka bir araştırıcı da hücreler arası bağlantıyı sağlayan proteinlerin üzerinde çalışıyor. Bu bağlantı proteinlerinde (sinaps proteinleri) genetik değişikliklerin oluştuğunu gösteren çalışmalar da var. Bunlardan nöroliğin denilen proteinde oluşan gen değişikliği yapıldığı zaman farelerde otistik davranışların ortaya çıktığı görülmüş. ( Diğer farelerle ilişki kuramamış ama bazı oyunları daha kolay öğrenmişler, tekrarlayıcı hareketler yapmışlar.)
Örneğin otizmli bireylerin yaklaşık % 10’unu oluşturan “Fragil X” Sendromu denilen hastalıkta bu sinaps (bağlantı) proteinlerine etki eden ilaçlarla davranışsal problemlerde kısa süreli düzeltmeler olduğunun gösteren ön çalışmalar vardır.
Ayrıca beyin görüntüleme yöntemleri ile de ( MR) gibi bu çocuklardaki problemlerin ne olduğunu anlamaya çalışan araştırmacı grupları vardır. ( Bu çocuklarda MR çekmenin tüm zorluklarına rağmen) Akson denilen sinir uçlarını inceleyen görüntüleme yöntemleri de (DTI) bu çocuklarda uzun mesafe bağlantısının bozuk olduğunu desteklemektedir.
Kısaca, otizm bütün uğraşılara rağmen halen gizemini korumaktadır. Biyolojik bir açıklama yapılmadan tedavi geliştirilmesi beklenmemelidir.
Stanford Üniversitesi Dergisi
Ocak-Şubat 2011 Sayısı
California, USA
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız